04 Mayıs 2024
Düşünen Sivil Toplum, İnsan
Neden sivil toplum? Nasıl bir sivil toplum? Sivil toplum alanında aktif olan insanlar; birey, yurttaş için hayatın anlamı ne olmalıdır?
Sivil toplum terimi ilk defa Antik Yunanistan’da MÖ 384-322 tarihinde yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof , polimat ve bilge Aristoteles”te karşımıza çıkıyor. “Politike koinonia” Koinonia katılma, İngilizce communion/community, polites (yurttaş) kısacası yurttaş katılımı. Yani bir şekilde (politike koinonia) yönetime düşünüp taşınarak ve eleştirel bir tutumla katılma gücüne sahip olan kişi.
Sivil toplum ve insan üzerine çeşitli anlatımlar, tanımlar, görüşler oluşmuştur. Genel olarak sivil toplum kuruluşları gönüllü olarak kurulan kuruluşlardır. Kamu yaşamında, herkesi ilgilendiren konularda, değerli bir amaçlar demetinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak için konuyla ilgili birikimli, bilgiyle kişilerin donatıldığı, kamu hizmeti yapan kuruluşlardır. Sözlerle değil yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunan kuruluşlardır. Bir kuruluşa sivil toplum kuruluşu denecekse, çalışmalarıyla ilgili konularda, bir devlet organı ya da kamu kuruluşundan daha fazla bilgiyle iş yapması beklenir. Bunun için sivil toplum kuruluşlarına düşen iş ilgili devlet ve kamu kuruluşlarıyla bu amaçlar için iş birliği yapmak, bu kuruluşların amaçlarına aykırı işler yaptıkları durumlarda, bu işbirliği sırasında bu aykırılığı gösterme olmalıdır.
Düşünen sivil toplumda; yani bir bilinçlilik ile bir araya gelmiş insan topluluğu işbirliğinin ve dayanışmasının ön plana geçtiği ve bunun için özgür olmak isteyen bir sivil toplum söz konusu olmalıdır. Sivil toplum yönetimine düşünüp taşınarak, eleştirel bir tutumla katılan kişiler topluluğudur. Düşünmek, insanın kendisini kendi önüne koymaktır. Sivil toplumun öznesi de nesnesi de insanla, insan felsefesi ile ilgilidir. İnsan felsefesi; insanın bütün yapıp-ettiklerini, bunların ürünü olan başarıları, kısacası insan fenomenlerini somut bütünlük anlayışıyla, kısacası her yönüyle insanın incelenmesini ele alan bir alan olmasından yola çıkarak birey, sivil toplum kuruluşları ve aralarındaki ilişkinin ele alınması, teorik bir söylem olmaktan çıkarılması, onların içselleştirilmesi, bu kavramları insan felsefesi bağlamında somut bütünlükleriyle ele alınan bir yaklaşım olmalıdır. Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi “İnsan değerli bir varlıktır, değerler üretir. İnsanın değerli bir varlık olduğunu kabul etmezsek ne etiği ne de insan haklarını temellendirebiliriz” der. Sivil toplum kuruluşlarının kitlelere ulaşması, demokratik ve çoğulcu zeminde güçlenmesi isteniyorsa, mevcut yaşam alanlarının korunması ve yeni yaşam alanlarının açılması talep ediliyorsa evrensel değerlerin yaşamın her alanında belirleyici değerler olarak algılanması ve değerlendirilmesi hedefleniyorsa, sivil toplum kuruluşlarının nasıl bir insan anlayışını içselleştirildikleri sorusu temel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada da insan felsefesi yol gösterici olacaktır.
Birey olmak kendi amaçlarını kendisi koymak, kendi kararlarını kendisi vermek ve bunu kendi eylemlerinde gerçekleştirmektir. Bilgi ile beslenen bireyin kendi varoluşuna sahip olması demektir. Bu tip bireylerden oluşan toplum kuruluşu da kendi amaçlarını kendisi belirleyen ve onları gerçekleştirirken herhangi bir otoriteye bağlı olmayan, bağımlı olmayan kuruluşlardır.
Felsefi antropoloji ve değerler üzerine çalışmalar yapmış Takiyettin Mengüşoğlu’nun “ İnsan Felsefesi” adlı kitabında : “Bilgiyi, eylem ve eylemeyi, değerleri duymayı, tavır takınmayı, önceden görme ve önceden belirlemeyi, istemeyi, sevmeyi, özgürlüğü, tarihselliği anlam verme bağlamında idealleştirmeyi, kendisini bir şeye hasretmeyi, çalışmayı, eğitme ve eğitilmeyi, örgütlenmeyi, inanmayı, sanatı yaratmayı, dil, düşünme ve ifade etme birliği olarak konuşmayı insanın varlık koşulları, olmaz olmazları olarak belirtiyor.”
Birey olsun, yurttaş olsun insan ve sivil toplum kuruluşlarının temsil ettiği ya da içinde barındırdığı bu insan tarifi üzerine, bu insan topluluklarının bir hareket alanı olarak özgürlüklerini ya da kendini gerçekleştirme olanaklarını yani insan hakları ve özgürlüklerini ifade ettiği, talep ettiği bir alan oluşturmaktadır. İnsan haklarının kurumsal yapı içinde korunması anlayışı sivil toplumun, katılımın güçlenmesi, demokratikleşme anlamını da taşımaktadır.
Tavır alma kişinin bir şey karşısında durması, onu tanıması, ona ilişkin yargılar üretmesi ve oluşturduğu, dile getirdiği yargılarla ilgili edimde bulunabilmesi sonuç olarak da onunla ilgili inisiyatife sahip olmasıdır.
Demokratikleşme de devletin rolünün bu kendiliğinden oluşan, çoğu zaman çeşitli çıkarlar tarafından belirlenen toplumsal ilişki düzenlemelerine adaleti getirmek için hukuksal düzenlemeleri getirerek adalete dayanmasını sağlamak, kısacası “insan haklarına” dayanmasını sağlamak olmalıdır. Düşünen sivil toplumda; yani bir bilinçlilik ile bir araya gelmiş insan topluluğu işbirliğinin ve dayanışmasının ön plana geçtiği ve bu özgürlük ise bunun için özgür olmak isteyen bir sivil toplum söz konusu olmalıdır.
Geleceğin bilgi toplumunun olumlu gücü yani bireyi, yurttaşı ve toplumu yeniden biçimlendirmesi, dönüştürmesi, değiştirmesi belirtilen bütünlük içinde bilgiyi elde eden ve değerlendiren toplumlarda ortaya çıkacaktır. Bugünkü devlet anlayışında sınıfsal yapı ortadan kalmış olduğundan herkes yurttaştır. 1982 Anayasası’nın 17. Maddesi yurttaşlık hakkını tanımlamaktadır: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” 1982 Anayasası’nın 10. maddesi, eşitlik kavramını düzenlemektedir. Bu maddeye göre: “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, din, mezhep vb. sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç kimseye, aile, zümre veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Hak ve özgürlükler de Anayasa’da çeşitli maddelerde tanımlanmış ve koruma altına alınmıştır. Anayasa’nın 12. Maddesine göre; “herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” 15. Madde, uluslararası hukuka aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine uygunluk şartlarına dikkat çekerken, 13. Madde de temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını kanunla mümkün kılar ve bu sınırlamaların demokratik toplum düzeni ve laik Cumhuriyet’in gereklerine aykırı olamayacağını belirtir. Yaşamla düşüncenin, deneyle bilincin birbirine karıştığı değil birbiriyle bütünleştiği bir birliktir birey.
Sivil toplum, kuruluşlarıyla ayrılmaz bir şekilde bireyin de gelişmesiyle ilgilidir. Toplumumuzda; çoğulcu ve demokratik kültürün bir yaşam biçimi olarak benimsenmesi, kabullenmesi bireyin de böyle bir bakış açısıyla ötekini anlaması büyük ölçüde sivil toplum kuruluşlarında yaşama geçebilme olanağı bulacaktır. Demokratik kültür demokrasi ilerleme ve başta zihniyet değişikliği ile ve ifade özgürlüğü ile mümkün olacaktır. Ayrıca insan siyaset yaparak kendini gerçekleştirir ve sivil toplum kuruluşları da bu alanda da çok önemlidir. Felsefi antropoloji ya da insan felsefesi açısından ve bütün insanların ortak olarak şu veya bu şekilde hayata döktükleri fenomenleri açısından bakacak olursak, insanı kendisine has varlık koşulları yani nitelikleri açısından değerlendirecek olursak, daha önce de belirtildiği gibi sivil toplum kuruluşu örneği oluşturmanın arka planda önceden görme, belirleme, tavır takınma, idealleştirme, değer veya anlam yükleme gibi özellikler ağırlıklı olarak yer almalıdır.
İdeal sivil toplumun da birey, sivil toplum, sivil toplum kuruluşu ilişkisinin varacağı noktanın da proje oluşturma ve geliştirme ve projenin sonuçta sivil toplum kurulma amacının bütünleşmesine kadar yol aldığını görebiliriz. Amaç daha çok ilişkilere ve sürece dikkat çekmek, hep beraber öğrenme sürecini yaşamaktır. Dinamik, kendine bakan, kendini düşünen ve kendini sürekli değerlendiren bir sivil toplum kuruluşları yaklaşımını geliştirmektir. Sivil toplum kuruluşlarının kendilerini tartışmak için felsefeden, yani bir sistemli düşünme etkinliğinden, felsefecilerden yararlandığı ortamların yaratılması gerekmektedir. Bu yazıda insana ilişkin belirlenmenin sınırlarını toplum ve sivil toplum kuruluşlarına kadar genişleterek sivil toplum kuruluşlarının temelinde yatan insan anlayışı açıklamaya çalışıldı. Bu açıklamanın hareket noktası ve dayandığı temel insan felsefesi oldu. Sivil toplum kuruluşlarının yaşam alanına ilişkin soru ve sorunların özümsenmesi, kitlelere ulaşması, kendi içine kapanmayarak ulusal ve uluslararası diğer oluşumlarla sağlıklı ve yapıcı ilişkiler kurmanın yolu da insan anlayışının temelinden geçmelidir.
Nur Gerçel
TÜRKİYE ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME VAKFI BAŞKANI
ALINTI: Düşünen Sivil Toplum, Felsefi Yaklaşımlar-Açılımlar
Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumu-XIII
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını
İstanbul, Aralık 2003